14 Ağustos 2009 Cuma

Sivrisineklerin Gelişim Evreleri

YUMURTALARIN DIŞ GÖRÜNÜMLERİ DEĞİŞİYOR: LARVA DÖNEMİ

Yumurtadan çıkan yavru sivrisinek, erişkin haliyle hiç ilgisi olmayan bir görünümdedir. Sanki bambaşka bir canlıdır. Yaklaşık 1-1.5 mm uzunluğunda olan larvanın vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere 3 bölüme ayrılmıştır. Başı oval görünümdedir ve iki yanında birleşik gözler ve gözlerin önünde de kısa bir anten mevcuttur. Ancak larva, bu hale gelip erişkin bir sivrisineğe dönüşünceye kadar çok zorlu bir yolculuk geçirir.

Larvalar su altında yaşarlar. Sürekli yedikleri için, bir hafta içinde 6-7 kat büyürler. Bu dönem sivrisineğin yaşamı boyunca büyüdüğü tek dönemdir. Larva sadece acıkır, yemek yer ve büyür.

LARVA SUYUN İÇİNDE NASIL BESLENİR?

Larvanın bu dönemde nefes alabilmesi için su üzerinde boğulmadan asılı durması gereklidir. Ancak bir problem vardır. Sürekli beslenmesi gereken sivrisinek, suyun üzerinde asılı dururken yemeğine nasıl ulaşacaktır? Bunun için özel bir yöntem bulması gerekir, ancak sözünü ettiğimiz canlı ne bir şey düşünebilen ne de bir yöntem geliştirme kabiliyetine sahip olan, yalnızca 1.5 milimetre büyüklüğünde bir larvadır.

Larva zorunlu durumlarda suyun içine dalabilir. Ancak bu uzun süremez çünkü nefes almak için tekrar su yüzeyine dönmek zorundadır. Dolayısıyla bu şekilde dalarak beslenmesi imkansızdır.

Larvanın başaşağı su içinde dururken yemek yiyebilmesi için, doğuştan kendisine verilmiş çok önemli bir mekanizma vardır. Bu mekanizma sayesinde avına kendisi gidemeyen larva, suyu hareketlendirerek avını ayağına getirir. Ağzının iki yanında, 4 set halinde bulunan ince tüylü bir fırçayı hızlı bir şekilde sallayarak suda bir akıntı yaratır. Böylece suda bulunan bakteriler, suyun hareketiyle larvanın ağzına gelirler. Larva da bu fırçalara takılan bakterileri yer. Bir sivrisinek larvası bu yöntemi kullanarak günde 100-1000 cm3 suyu süzebilir.

Görüldüğü gibi larvanın özelliklerinde çok açık bir tasarım vardır; ağzının etrafındaki fırça, hayvanın beslenebilmesi için yapılmış özel bir alettir. Sahip olduğu bu sistem sayesinde larva boğulmadan besinine ulaşır. Sonsuz şefkat sahibi olan yüce Allah'ın "rızık veren" (Rezzak) sıfatının tecelli etmesiyle sivrisinek larvaları korunurlar. Allah her canlıyı eksiksiz olarak yaratmıştır. Kuran'da her canlıyı Allah'ın rızıklandırdığına şöyle dikkat çekilmektedir:
Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir. (Ankebut Suresi, 60)

BAŞAŞAĞI NEFES ALMAK

Gelişme döneminde sürekli yemek yiyen larvanın temel ihtiyaçlarından biri de nefes almaktır. Peki larva nasıl olur da aynı anda hem başaşağı durup nefes alır, hem de yemek yer?


İnsanlar suyun içinde nefes alabilmek için birtakım özel aletlerden (oksijen tüpü, şnorkel, hava pompası, vs.) yararlanırlar. Sivrisinek larvası da, bunlara benzer bir dalış teçhizatına doğuştan sahiptir. Suyun içinde başaşağı dururken, vücudunun arka tarafında bulunan solunum borularıyla nefes alır. Kimi larvalar da suya paralel durur ve karınlarında bulunan üç solunum deliğini kullanırlar. Bu sistemler, dalgıçların kullandığı şnorkel ve hava pompalarının bir benzeridir.

İnsana belki de biyolojik bir ayrıntı gibi gelen bu cümleler aslında çok önemli bir gerçeği ortaya çıkartır: Eğer ortada böylesine akılcı bir tasarım varsa, mutlaka onu üstün akıl sahibi bir Yaratıcı vardır. Bu yüce Yaratıcı, "alemlerin Rabbi" olan yani en küçükten en büyüğe kadar tüm dünyaların, tüm boyutların hakimi, eğiticisi ve düzenleyicisi olan Allah'tır.

Allah yarattığı varlıklar üzerinde sanatını tecelli ettirerek insanlara Kendi varlığının delillerini gösterir. Bu sanat, insan beyninin karmaşık yapısından uzayın sonsuzluğuna, sivrisineğin sindirim sisteminden insan bedenindeki mükemmelliklere ve mikroskobik canlılara kadar her yerde açıkça görülmektedir.

Fatır Suresi'nin 40. ayetinde Allah şöyle buyurmaktadır:

De ki: "Siz, Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar. (Fatır Suresi, 40)

ŞNORKELE SU KAÇARSA...

Sivrisinek larvaları şnorkele benzer organları sayesinde suyun içinde rahatlıkla yaşamlarını sürdürürler. Ancak şnorkelle nefes almanın bir tehlikesi vardır. Eğer suda oluşacak bir dalgalanma ya da rüzgar şnorkelin içine su kaçırırsa bu, sivrisineğin boğulmasına neden olur.
Ancak özel bir tedbir sayesinde bu olası tehlikenin larvaya zarar vermesi de engellenmiştir.

Şnorkellerin havayla temas eden uç kısmı doğuştan özel bir yağla kaplıdır. Bu yağın özelliği suyu iten (hidrofob) bir yağ olmasıdır. Larva başaşağı su içinde dururken, bu yağ sayesinde solunum borusunun deliklerinden içeri su giremez. Bu salgı özel olarak su için yaratılmıştır. Larva sudan başka bir sıvının, örneğin petrolün içine konulduğunda, salgı görevini yapamaz. Petrol şnorkelden içeri girer ve larvanın boğulmasına neden olur.
10 milimetrelik bir larvanın, birkaç milimetre uzunluğundaki solunum borusunun ucunda böyle özel bir yağın var olması, üzerinde durulmadan geçilebilecek bir konu değildir. Ayrıntılara dikkat edelim:

-Suyun şnorkelden içeri girme riskine karşı böyle özel bir önlem alınması,

-Salgının tam ihtiyaç duyulan yerdeki, yani solunum borusunun ucundaki hücreler tarafından salgılanması,

-Bu yağlı salgının her yeni nesilde kendiliğinden mutlaka var olması...
Bütün bunların varlığı tesadüflerle açıklanabilir mi? Elbette ki hayır. Çünkü tesadüfler karmaşaya neden olur. Milyarlarca tesadüfün ardı ardına sıralanması ise kaos anlamına gelir. Birbirinden bağımsız parçalardan oluşan ama bu parçaların uyumu sayesinde ortak bir amaca hizmet eden sistemler ve mekanizmalar, kaos sonucunda değil, ancak bilinçli bir tasarım sonucunda ortaya çıkabilirler.

Evrim teorisi ise mevcut canlıların bugünkü hallerine daha basit yapıda olan canlıların zamanla gelişmesi sonucunda ulaştığını öne sürer. Evrime göre bu gelişim, zamanla meydana gelen tesadüfi değişimlerin, basamak basamak birbirine eklenmesi sonucunda gerçekleşmiştir.

Her ne kadar Latince isimler ve karmaşık terimlerle "bilimsel" bir kılıfa sokulmaya çalışılsa da, evrim teorisinin temel mantığı tek kelimeyle ifade edilebilir: "Tesadüf".Şimdi sivrisineğin nefes almasını sağlayan özel yapısının nasıl varolmuş olabileceğini, evrim teorisinin iddialarını da göz önüne alarak inceleyelim.

Evrime göre bundan binlerce yıl önce daha basit yapılı sivrisineklerin bulunması gerekirdi. Bu hayali senaryoya göre, o zamanki sivrisineklerin solunum borularının daha oluşmadığını varsayalım. Peki o zaman sivrisinek larvaları ne yapacaklardı?

1) Larva suyun içinde başaşağı duramayacak, nefes almak için başını suyun üzerinde tutacaktı. Bunun kaçınılmaz sonucu ise elbette ki bütün larvaların açlıktan ölmesi olurdu.

2) Tesadüfen larvanın vücuduna bir solunum borusu eklendiğini varsayalım (bunun teknik olarak imkansızlığına ileride değineceğiz), solunum borusunun ucunda bulunan ve suyun boruya girmesine engel olan yağ olmadığı için larva boğularak ölecekti. Larvanın, bu yağı sentezleyen hücrelerin vücudunda oluşmasını bekleyebileceği tek bir saniyesi bile olamayacaktı. Görüldüğü gibi bu, evrim teorisinin kendi içerisinde çelişkili bir durum oluşturmaktadır.

3) Solunum borusunun ve bu borunun ucunda bulunan yağın aynı anda bir şekilde larvanın vücuduna eklendiğini varsayalım. Bu yalnızca o larvanın hayatını kurtarırdı.
Çünkü larva, vücudunda oluşan bir değişimi bir sonraki nesle aktaramayacaktı. (Parmağı kesilen bir kadının çocuğunun eksik parmakla doğmayışı gibi.) Oysa, vücuttaki değişimin bir sonraki nesle aktarılabilmesi için, evrimin yeni organ veya organel oluşturmakla kalmayıp bunun genetik kodunu da canlının üreme hücrelerinde bulunan DNA'ya eksiksiz olarak eklemesi gerekmektedir.
Bu nokta çok önemlidir. Bu yüzden konuyu bir başka örnek üzerinde inceleyelim.
Evrimcilerin iddia ettikleri gibi insanın hayali atalarından biri olduğunu varsayacağımız bir canlının vücuduna yeni bir organ, mesela karaciğerin eklenmesini düşünelim. Karaciğerin genetik kodu, milyonlarca şifreden oluşur. Bu şifrelerin hepsinin aynı anda, o canlının üreme hücrelerindeki DNA'ya katılması gerekir ki bir sonraki nesilde de ortaya bir karaciğer çıksın. Milyonlarca şifre içinde yapılacak tek bir hata, karaciğerin oluşamamasına, daha doğrusu işe yaramamasına ve canlıya yarar değil zarar vermesine yol açar. Sözünü ettiğimiz hayali canlı yaşamını sürdüremez ve yok olur gider.

Burada bir nokta daha vardır. Söz konusu canlı, vücudunda bir karaciğer oluşana kadar ne yapacaktır? Karaciğerin vücutta yürüttüğü hayati fonksiyonları hangi organ yapacaktır? Görüldüğü gibi böyle bir canlının bir zamanlar var olduğunu düşünmek bile mantıksızdır. İlk insan, tam ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmış; yani yaratılmış olmalıdır.Aynı şekilde sivrisinek de, sahip olduğu özellikleri DNA'sında genetik şifre olarak taşımak zorundadır. Aksi takdirde bir sonraki nesilde bu özellikler olmayacaktır. Sivrisineğin atası olduğunu varsaydığımız hayali canlının üreme hücrelerine, hem solunum borusunun, hem de bu borunun ucundaki hücrelerin ürettikleri yağın genetik şifrelerinin aynı anda, eksiksiz, hatasız olarak katılması gerekir ki, bu imkansızdır. Bunun anlamı da yine sivrisineğin eksiksiz ve kusursuz bir şekilde bir anda varolduğu, yani yaratıldığıdır.

Peki sivrisinek soluduğu havayı vücuduna nasıl dağıtacaktır?

Sivrisineğin solunumu şu şekilde gerçekleşir:

Sivrisineğin aldığı hava, iki ufak torbacığa dolar. Bu torbacıklar vücuda yayılan kılcal hatlara bağlıdırlar ve bu hatlarla havayı her yere dağıtırlar. Torbacıkların arasında sivrisineğin ihtiyacına uygun bir kalp vardır. Kalp, düzenli atışlarla torbacıkları pompalayarak, havanın vücuda dağılmasını sağlar.

Kalpten hemen sonra da mide ve bağırsaklar gelir. Burada sözünü ettiğimiz kalp, mide ve bağırsakların da eksiksiz olarak sivrisineğin vücudunda bulunmaları gerekir. Solunum sisteminin yanı sıra, bu organlar da sivrisineğin yaşaması için vazgeçilmezdir. Sivrisinek bir bütün olarak var olmak zorundadır, sahip olduğu özellikleri zaman içinde kazanmış olması mümkün değildir.
Üstelik bu özellikler her sivrisinek türünde çeşitlilik gösterir. Örneğin Mansonya türünün larvası, soluk alabilmek için su yüzeyine çıkmaz. Bunun yerine oldukça akıllıca ve zor bir yöntem izler.

SU YÜZÜNE ÇIKMADAN NEFES ALAN LARVA

Su altındaki oksijen, suda çözünmüş olarak bulunur ve burada yaşayan bütün canlılar (bitkiler ve hayvanlar) bunu kullanırlar. Ayrıca bitkiler köklerinde ve dokularında bu oksijeni biriktirirler. Mansonya sivrisineklerinin larvası da bitkilerdeki bu "paketlenmiş" oksijeni kullanır. Larvada, su bitkilerinin köklerini ve dokusunu delmeye ve bunların içindeki havayı çekmeye yarayan testere biçiminde bir organ vardır. Bunu kullanarak oksijen ihtiyacını rahatlıkla karşılar ve suyun altında sürekli olarak kalabilir.

Burada yine açık bir tasarım vardır. Su yüzeyine çıkmayan Mansonya larvasının yapısında, bitki köklerini delebilmesi ve bu köklerin içlerindeki havayı çekebilmeleri için gerekli olan herşey vardır.

Dahası larva, vücudundaki bu "alet"lerin ne amaçla kendisine verildiğini bilir. Larvanın bildikleri bununla bitmez. Larva oksijene ihtiyacı olduğunu ve bu oksijenin bitkilerin köklerinde bulunduğunu da bir şekilde bilmektedir. Yalnızca 1.5 mm. boyunda ve dünyaya yeni gelmiş bir larvanın nasıl olup da bütün bunları bildiği ise tesadüf iddiaları ile elbette ki açıklanamaz.

YANIBAŞINDAKİ DÜŞMAN

Tüm sivrisinek larvalarını suda kendi halinde yüzen ve beslenmek için bakterilerle yetinen sakin canlılar olarak tanımlamak doğru olmaz. Bazı türlerin larvaları oldukça yırtıcıdır. Bu dönemde sürekli olarak beslenen kimi larva türleri yiyecek bulamadıklarında da birbirlerini yerler. Bu yüzden larvaların güvenliği için temiz sular değil, bakterice zengin kirli sular daha uygundur. Bu tür larvaların olduğu temiz sularda, sal şeklindeki bir yumurta grubunun içinden kimi zaman yalnızca birkaç tane larva hayatta kalır.

Ancak anne sivrisinek adeta bunu bilir ve yumurtalarını bırakmak için daha çok kirli suları seçer. Kirli sularda, sal şeklindeki bu yumurtalardan yaklaşık 100 tanesi sağlam olarak çıkar.
Dikkat edilirse bu noktada da anne sivrisineğin yaptığı bilinçli bir seçim söz konusudur. Sivrisinek biri temiz, biri kirli iki farklı suyla karşılaştığında seçimini kirli sudan yana kullanmaktadır.

Acaba sivrisinek, türünün devamı için geçerli olan bu önlemleri düşünerek mi, yoksa gözlemleyerek mi bulmuştur? Elbette ki sivrisineğin tecrübe kazanması, bu doğrultuda kararlar vermesi ve bunu gelecek nesillere aktarması söz konusu değildir.

AKINTILI SULARDA NE YAPILIR?

Akıntı olan yerlerde büyüyen larvalar yaşamak için bir yerlere tutunmak zorundadırlar. Vücutlarındaki destek sistemleriyle bu problemin altından kolayca kalkarlar.
Çok hızlı akan sularda bulunan bazı larva türlerinin arkalarında 45 derecelik bir eğim yaparak vücutlarıyla birleşmiş uzun bir itici bulunur. Bu iticinin ucunda bulunan küçük kitin kancaları sayesinde larva herhangi bir yere tutunabilir ve kendisini akıntıya karşı korumaya alır. Özellikle Heptegina cinsi sivrisineğin larvası bu vantuz sayesinde güçlü akıntılara dayanabilir.


SİVRİSİNEĞİN EVİ

Bazı sivrisinek larvaları ise doğuştan mimardırlar. Kendilerini bir yerlere yapıştıracak vantuzları olmayan bu larvalar, hem düşmanlarından korunmak hem de akıntıya karşı koyabilmek için kendi evlerini kendileri yaparlar. Bu ise başlı başına ilginç ve şaşırtıcı bir iştir, çünkü her aşaması zorluklarla doludur.

Öncelikle yumurtadan çıkan larvanın, güvenliğini sağlamak ve akıntıya karşı koyabilmek için bir eve ihtiyacı olduğunu fark etmesi, bunun üzerine bir ev yapmaya karar vermesi gerekmektedir.
İkinci aşamada larva bir plan yapmalıdır. Ancak ortada bir sorun vardır. Larvanın elinde ne bir teknik alet ne de bir alet gibi kullanabileceği bir organ -gaga, pençe, el vs.- vardır. Dahası ev yapabilmek için su altında pek fazla malzeme de yoktur.

Ancak bütün ihtiyaçları önceden düşünülmüş olan larva, ev yapması için gerekli malzemeye de doğuştan sahiptir. Kolaylıkla şekil verebileceği jelatinimsi bir madde salgılar. Bu malzemeyi en doğru şekilde kullanan larva, kendisi için en uygun şekilde, iki tarafı açık boru benzeri bir yuva yapar. Bu yuvayı ya çamur veya kuma gömer ya da yanında taşır.

Burada dikkat edilmesi gereken, larvanın doğar doğmaz kendini güvenceye almak için ev yapmaya başlaması ve ihtiyacı olan maddeyi vücudunda hazır bulmasıdır.

Suyun altında etkili olacak, suya rağmen kolay şekil verilecek bir maddenin üretilmesi için eğitim alınması dolayısıyla belli seviyede bir kimya bilgisi gerektiği açıktır. Larva bir kimyager olmadığına göre bu salgıyı kendi zeka ve bilgisiyle üretmiş de olamaz. Böyle bir ihtimali düşünmek son derece akıl ve mantık dışıdır. Bütün imkansızlığına rağmen larvanın kendi aklı ve zekasıyla böyle bir şeyi ürettiği varsayılsa bile bunu üreten sistemi kendi vücuduna yerleştirmesi gibi bir ihtimal düşünülemez. Böyle bir yuva yapıp kuma gömmeyi de kendi kendine planlayamayacağı açıktır.

Herhangi bir larva, bu özellikleri tesadüfen veya tecrübeyle bir şeklide kazanmış olsa bile edindiği bilgileri bir sonraki nesle aktaramaz. Eğer bir canlı bir bilgiye doğuştan sahipse, bu bilgiyi en doğru şekilde kullanıyorsa ve bu bilgiyi kullanabileceği bütün imkanlara ve malzemelere doğuştan sahipse, bunun tek bir anlamı vardır: Bütün bunlar üstün bir aklın kontrolü altında gerçekleşmektedir ve bu canlı ile birlikte var edilmiştir. Bu bilgi ve özellikleri, canlıya veren üstün aklın sahibi, herşeyi yoktan var eden Rabbimizdir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

GÜNEŞ ALTINDA VE SUYUN İÇİNDE SAATLERCE KALINCA NE OLUR?

Buraya kadar sivrisineklerin larva ve pupa dönemlerinin tamamını suyun içinde geçirdiklerinden ve genelde su yüzeyinde ya da yüzeye yakın yerlerde bulunduklarından bahsettik. Su molekülleri, güneş ışınlarını çok fazla yansıttığı için, doğal olarak, zaman içinde larvanın da bundan olumsuz yönde etkilenmesi gerekirdi. Oysa larva güneşten hiç etkilenmez. Çünkü olası problemler de sivrisineğin vücudunda bulunan bir pigment sayesinde daha baştan çözülmüştür.
Bu pigment, tamamı ürik asit granülleriyle doldurulmuş olan ürositlere benzeyen hücreler ağından oluşur. Ürik asit, şeffaf olan larva ve pupa için güneşe karşı koruyucu görevi görür, sivrisinek de bu sayede güneş altında kavrulmaktan kurtulur.

Sivrineklerin sahip oldukları tüm özellikler birer yaratılış delilidirler. Bu apaçık gerçeği bir kere daha görmek için şöyle düşünelim: Sadece bu kalkan bile larvanın vücudunda bulunmasa, diğer bütün özelliklerinin bir anlamı kalmaz, larva güneş altında kavrularak ölürdü.Buraya kadar verilen bütün örnekler tek bir gerçeğe işaret etmektedir. Sivrisineği sivrisinek yapan bütün özelliklerin ortaya çıkmasını sağlayan Allah benzersiz bir gücün ve ilmin sahibidir. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah, Kuran'da Kendisinden başka ilah edinilmemesi gerektiğini bize şöyle haber vermiştir.

Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 24)

BÜYÜK BİR DEĞİŞİM: PUPA DÖNEMİ

Sivrisineklerin çoğunda larva dönemi bir hafta kadar sürer. Bu sürenin uzunluğu daha çok ısıya bağlıdır ama beslenmeyle de dolaylı olarak ilgilidir.
Larva giderek büyür, derisi kısa bir süre sonra daha fazla büyümesini engelleyecek şekilde gerginleşmeye başlar. Bu da ilk deri değişim zamanının geldiği anlamına gelir. Artık larva pupa dönemine geçmeye hazırdır.



Pupa döneminin sonuna doğru, sivrisineğin rengi iyice esmerleşir, derisi şeffaflaşır. Beş gün içinde, pupanın şeffaflaşan derisi açılır ve erişkin sivrisinek sudan dışarı çıkacak hale gelir. Bu çıkış anı, gerçekten de insanı hayran bırakacak bir ustalık gösterisidir. Çünkü genç sivrisinek, suyun içinde yüzmekte olan pupasından, suya hiç değmeden çıkar. Bunu başarması ise şarttır, çünkü ıslanmış kanatlarla uçması mümkün değildir.
Kanatlar ve bacaklar pupa evresindeyken gelişimlerini tamamlamışlardır ve pupanın içinde kullanıma hazır bir şekilde beklemektedirler.

SİVRİSİNEĞİN ZORU BAŞARMASI

Kozasından çıkmadan hemen önce pupa nefes alarak genişler. Bu genişlemenin etkisiyle koza ilk olarak baş tarafından çatlar. Bu önemli bir detaydır, eğer bu çatlama baş taraftan değil de, alt taraftan başlasaydı, sivrisinek suyun yüzeyine çıkamazdı ve boğularak ölürdü.

Çıkmaya hazırlanan sivrisinek bu aşamada büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Çatlayan kozanın içine su girerse bu onun sonu olacaktır. Elbette ki bu tehlikeyi önleyecek tedbirler de önceden alınmıştır. Kozanın yırtılan baş tarafı, sivrisineğin kafasının su ile temasını engelleyecek özelliklere sahip, yapışkan bir sıvıyla kaplanmıştır. Bu sıvı, tıpkı hayvanın daha önce kullandığı "şnorkel"in sıvısında olduğu gibi, suyu iten (hidrofob) bir yapıya sahiptir. Bu özel sıvı pupanın baş tarafında bulunmasaydı, çatlayan kozanın içine su dolardı. Kanatları ve vücudu ıslanan sivrisinek, kozayla beraber batardı.

Sivrisineğin kozasından çıkarken karşı karşıya olduğu tehlikeler bununla da sınırlı kalmaz; onu yeni zorluklar beklemektedir. Suyun içinde kendisini sımsıkı çevreleyen kozanın içinden çıkmaya çalışan sivrisineğin durumunu bir düşünelim:

Dengesi bozulup kozayı ters çevirebilir. Çıkarken suya temas edip ıslanabilir. Her iki ihtimal de sivrisineğin boğulması demektir.

Pupa nefes almaya devam eder. Esebilecek en ufak bir rüzgar onun suya değip ıslanmasına ve böylece ölmesine neden olacağı için,sivrisinek pupadan çıkmak için rüzgarsız bir anı seçer. Sonra başını ve ön ayaklarını kozanın içinden yavaş yavaş çıkarır. Ön ayaklarını su yüzeyine yaslayıp, vücudunun kalan kısmını suyun içindeki kozadan dışarı çeker. Burada sivrisineğin ayaklarının da mükemmel bir tasarımla yaratıldığı görülür. Sivrisineğin ayaklarında, suya batmayı engelleyecek özel bir yapı vardır.

Eğer sivrisineğin ayaklarında bu özellik bulunmasaydı, hayvan suyun üzerine çıkamadan, kozanın içinde boğularak ölürdü.

Kozadan çıktıktan sonra sivrisinek bir süre suyun üstünde dinlenir ve daha sonra da uçup gider.
Bu mucizevi değişimde elbette üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken başka noktalar da vardır:

- Suyun içinde yaşayan larvanın, uçmanın ne demek olduğunu bilmesine imkan yoktur. Ancak uçuş için gerekli kanatlar, o daha suyun içindeyken eksiksiz olarak var olmuşlardır.

- Eğer uçabileceği kanatların ve suyun üzerinde durmasını sağlayacak yapıdaki ayakların gelişimi, sivrisinek suyun içindeyken bitmeseydi, bu onun sonu olurdu. Sivrisinek pupadan çıkar çıkmaz boğulurdu. Oysa herşey tam zamanında hazırdır.

Sivrisineğin dünyaya gelmesindeki tüm aşamaları başından itibaren düşündüğümüzde hayvanın yumurta olarak suya bırakılmasından uçmasına kadar geçen aşamaların hepsinin, başlı başına birer yaratılış harikası olduğunu görürüz. Sivrisinek dış dünyaya açılana kadar yüzlerce tehlikeli dönemeçten geçer. Bunların her birindeki hassas dengeler ve ince ayarlar sayesinde bu dönemeçleri aşarak hayata gözlerini açar.

Görüldüğü gibi sivrisinekte, son derece kusursuz ve detaylı bir tasarım vardır. İşte bu nedenle, tek bir sivrisinek dahi Allah'ın yaratışındaki muhteşemliği gösterdiği için önemli bir delildir. Allah bir ayetinde, "Allah bir sivrisineği örnek vermekten çekinmez" (Bakara Suresi, 26) şeklinde buyurarak bu gerçeği bize haber vermektedir. Evrendeki her canlı-cansız varlık gibi bu küçücük hayvan da Rabbimizin ayetlerinin bir tecellisidir.